son dakika

MİLLİ GAZETE

21 Mayıs 2010 Cuma

Yahudi Gözüyle Necmeddin Erbakan


Milli Görüş Hareketi'nin başlamasıyla birlikte siyonizme karşı mücadele konusunun öne çıkması, her şeyden önce türkiye ve dünyadaki

Milli Görüş Hareketi'nin başlamasıyla birlikte siyonizme karşı mücadele konusunun öne çıkması, her şeyden önce türkiye ve dünyadaki yahudiler arasında büyük bir kaygı ve endişe meydana getirmişti.

1969 yılından itibaren Milli Görüş lideri Necmeddin Erbakan'ı dört koldan takip eden siyonistler, Erbakan Hoca'nın attığı her adımı, yaptığı her konuşmayı kaydediyor ve bunu siyonizmin merkez karargahlarına rapor ediyordu.

Türkiye'deki yahudi toplumunun baş yazarlarından olan Rifat N. Bali'nin "The image of the jew in the rhetoric of political islam in Turkey" (Türkiye'deki Siyasal İslam'ın Dilinde Yahudi Görünümü) başlıklı yazısında, Erbakan Hoca'nın nasıl adım adım takip edildiğini ve siyonizmi rahatsız eden konuşma ve çıkışlarının nasıl rapor edildiğini açıkça görebiliyoruz.

Milli Görüş hareketinin yahudiler tarafından nasıl yakın takibe alındığını ortaya koyan bu çalışmayı yayınlıyoruz.


1- Siyasal İslam'ın Doğuşu

II. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Türkiye'deki tek parti döneminin de sonu gelmişti. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla seçimleri kazanmıştı. Demokratik Parti hükümetiyle birlikte 1923'ten 1945'e kadar süren EzanınTürkçe okunuşu uygulaması sona erdirildi ve Ezan yeni baştan Arapça olarak okunmaya başladı. Tek Parti dönemine nisbetle İslam üzerindeki baskılar azaltıldı ve İslam yeniden Türkiye'nin gündemine gelmeye başladı. Bu yükselişin sonuçlarından biri olarak anti-semitik (yahudi karşıtı) Cevat Rıfat Atilhan adlı bir yazar 27 Ağustos 1951 yılında "İslami Demokrasi Partisi" kursa da, partinin ömrü kısa sürdü ve 7 Kasım 1952'de kapatıldı.

Bundan sonra ise 26 Ocak 1970 yılında sahneye Milli Nizam Partisi çıktı. Milli Nizam Partisi'nin Başkanı olan Necmettin Erbakan, 1969 genel seçimlerinde İslami eğilimin güçlü olduğu Konya'dan bağımsız aday olarak seçimlere girmiş ve bağımsız milletvekili olarak meclise girmişti.


Necmettin Erbakan seçimler öncesinde Milliyet gazetesinde kendisiyle yapılan bir röpörtajda şunu söylüyordu: "Dünya'da üç yön var, 1 Kominizm, 2 Siyonizm, 3 Nasyonalizm. Bir de milletlerin mukakdesatına saygılı olan yön. Biz bu dördüncü yönü seçme durumundayız."

Necmeddin Erbakan'ın bu sözleri, gelecekte politik hayatında sıkça kullanacağı anti-siyonist ve anti-semitik söylemlerinin işareti durumundaydı...

Necmeddin Erbakan bağımsız olarak meclise girdikten sonra, 26 Ocak 1970 yılında Milli Nizam Partisi'ni kurdu. Milli Nizam Partisi'nin kuruluş gününde Necmettin Ebakan bir basın toplantısı düzenleyerek, siyonistler ve masonlar hakkında ağır diller kullandı. Erbakan o günlerde iki temel nokta üzerinde durdu: Birincisi Türkiye'nin Batı'ya bağımlılığına, Batılılaşmaya ve Batılılaşmanın Türk toplumunu dönüştürmesine karşı çıkmak, ikincisi ise sürekli olarak yahudi-siyonist ve İsrail karşıtlığı yapmak. Yahudi ve siyonist karşıtlığı Erbakan'ın günlük çıkışları olmuştu.

Milli Nizam Partisi'nin politik hayatı kısa sürdü. 20 mayıs 1971 yılında Milli Nizam Partisi, "laiklik aleyhindeki faaliyetler" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. bundan 15 ay sonra ise 11 Ekim 1972 yılında Erbakan tekrar siyaset sahnesine dönerek "Milli Selamet Partisi"ni kurdu. Bu parti de 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile kapatıldı.

Refah Partisi Milli Selamet Partisi'nin halefi olarak 19 Temmuz 1983 yılında kuruldu. Bu parti de kuruluşundan 15 yıl sonra 16 Ocak 1998 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından aynı gerekçeyle, "laikliğe aykırı faaliyetler" suçlamasıyla kapatıldı. Erbakan ve 5 milletvekiline beş yıl boyunca siyaset yasağı kondu.

Refah Partisi'nin bütün milletvekilleri 1997 yılının sonlarında kurulan "Fazilet Partisi"ne geçti.

Bütün bu siyasal İslam partilerinde ortak olan en önemli konu, "Erbakan'ın başını çektiği şiddetli siyonizm ve yahudi karşıtlığı" oldu. Erbakan'ın partilerinin yarı resmi gazetesi olan ve 1973 yılında kurulan Milli Gazete, Milli Gençlik Vakfı da geniş ölçüde siyonizm ve yahudi düşmanlığı yaptı..."

"Nil'den Fırat'a Kadar Büyük İsrail" Vurgusu ya da İsrail'in Emperyalist Siyonist Hedefleri Teması

Siyonizme konusunda bu temel vurgulama, Eski Tevrat'ın "başlangıç" bölümünde 15 -18. sıralarında yer alan "Aynı günde Rab Abram ile bir anlaşma yaptı: Mısır nehrinden Fırat Nehrine kadar olan yeryüzünü sana verdim" ve 3-24 sıralarında yar alan "iki nehir arasında ayak bastığın her yer senin olacak" bölümlerine dayandırılmaktadır.

İslamcılar bu bölümleri, siyonizm yayılmacılığı konusunda güçlü deliller olarak aldı. Onların zihinlerine göre, 1967 ve 1973 savaşlarında İsrail'in ele geçirdiği topraklar da bu konuda delil olark öne sürüldü. Bu durum "Nilden Fırat'a Kadar Büyük İsrail" sloganıyla özetlendi. Onlar buna göre Türkiye'nin bir kısım topraklarının da siyonizmin tehdidi altında olduğunu ileri sürdüler. İşte bu vurgulama Necmettin Erbakan'ın üzerinde sıkça durduğu bir konu oldu.


Necmettin Erbakan 1996 yılında Başbakan olduğunda üst düzey politik ve askeri erkanın bulunduğu bir brifingte israil konusundaki bakış açısını şu şekilde dile getirdi:

"İsrail bayrağında İki mavi çizgi ve ortasında da siyonizm yıldızı bulunmakta. Bunlar birer semboldür. Üstteki çizgi Fırat nehrini, alttaki cizgi de Nil Nehrini ifade etmektedir. Yahudilerin inançlarına göre bu sınırlar İsrail devletinin sınırlarıdır"

"Ortak Pazar Siyonizmin Bir Oyunudur"

Türkiye'nin "Ortak Pazar"a katılımı 1970'lerin en sıcak konularından biriydi. Milli Nizam Partisi'nin bakış açısına göre, siyonizmin nihai amacı Türkiye üzerinde egemen olmaktı. Necmettin Erbakan'a göre, Türkiye'yi Ortak Pazara katılmaya zorlamak siyonist bir projeydi. Erbakan bu düşüncesini 15 Mayıs 1970'de Türkiye parlamentosunda yaptığı bir konuşmada şu şekide dile getirdi:

"12 yıl içinde 3 bin Ortak Pazar şirketi Amerika'da siyonist kapitalistler tarafından satın alındı ve 1969'da bu şirketlerden elde edilen 13 milyar dolar kâr Amerika'ya transfer edildi. Bugün İsrail parlamentosunda Theodor Herzl'in heykeli bulunmaktadır. 100 yıl Viyana'da önce yaşayan bu siyonist bir İsrail devleti kurma projesine başladı. Onun hazırladığı haritada, Türkiye'nin büyük bir kısmı da İsrail'in bir parçası olarak gösterilmektedir. Siyonistlerin böyle bir projesinin olduğu bir gerçektir. Onların Eski Tevrat'larındaki inançlarına göre, İsrail Kayseri'yi de içine alıyor. Bu plan, Ortak Pazar'ın bir diğer hedeflerinden biridir. Ortak Pazar planında ülke topraklarının yabancılar tarafından satın alınmasına izin veriliyor. Bu durumda siyonistler gelip ülkemizden çok ucuza toprak alabilecekler. Bu da Türkiye'yi İsrail'in bir parçası haline getirecek..!"


"Türkiye'deki anarşinin kaynağı siyonizmdir" Vurgusu

Milli Nizam Partisi'nin kapatılmasından sonra kurulan Milli Selamet Partisi'nin politik dili de aynı şekilde anti-semitik ve anti-siyonist bir dildi. 1972 yılında Milli Selamet Partisi politik hayatına başladığında Türkiye'de sağ-sol çatışmasına dayalı politik bir kaos vardı. O dönemde Milli Selamet Partisi, Türkiye'deki bu sağ-sol çatışmasıyla Türkiye'nin derin bir kaousun içine sürüklemesinden dolayı "baş sanık" olarak "beynelmilel siyonizm"i ve dünya yahudilerini suçluyordu. Milli Selamet Partisi'ne göre, Türkiye'deki sağ-sol kapitalizm-kominizm ayrımı ve çatışmasını ortaya çıkartan siyonizm idi. MSP'ye göre, siyonizm Türk halkını sağcı-solcu diye birbiriyle çatıştırarak Türkiye üzerinde egemenlik kurmaya çalışıyordu.

Ağustos 1980'de İsrail'in Kudüs'ü kendinde başkent olarak ilan etmesinden sonra, Necmettin Erbakan Ramazan ayı içerisinde "Kudüs ve Siyonizm" ve "Anarşi ve Siyonizm" başlıklı iki makala kaleme aldı. "Kudüs ve Siyonizm" başlıklı makalesinde Erbakan, İsrail ve siyonizm ile ilgili bilinen iddialarını tekrarlayarak, siyonizmin yayılmacılığı ve Türkiye'yi kuşatma planları üzerinde durdu. "Anarşi ve Sİyonizm" başlıklı İkinci makalesinde ise, yine siyonizme yüklenerek siyonizmi şu terimlerle tanımladı "Siyonizm br ahtapottur. Bu ahtapotun sayısız orduları vardır. Kominizm onların bir tanesidir, kapitalizm diğeridir. Masonlar yan kollarıdır. Irkçılık da başka bir koludur. Bugün bunları bilmeksizin hareket edenler siyonizme hizmet etmekte ve siyonizm için savaşmaktadır" Necmetin Erbakan böylelikle Türkiye'deki anarşinin kaynağında siyonizmin olduğunu ısrarla vurguluyordu.


Erbakan bu makalelerini yazdıktan üç hafta sonra 6 Eylül 1980 tarihinde Erbakan'ın önderliğinde Konya'daki meşhur "Kudüs Mİtingi"ni düzenlendi. Erbakan mitinge katılanların ön safındaydı. Mitinge katılan gençler de "yahudiye ölüm!" yazılı pankartlar taşıyordu. 6 gün sonra da 12 Eylül 1980'de Türkiye'de askeri darbe oldu.

"Beynelmilel Siyonizm" Vurgusu

12 Eylül askeri darbesiyle birlikte diğer partilerle beraber Milli Selamet Partisi'nin de kapatılmasının ardından, Necmettin Erbakan bu kez 1983 yılında Refah Partisi ile siyaset eranasına çıktı. Erbakan siyonizme karşı tavrını öncekiler gibi aynı şekilde devam ettirdi.

Refah Partisi "Beynelmilel siyonizm" takıntısını entellektüel bir miras olarak taşıyordu. Bunun yanısıra "Adil Düzen" vurgusu da yapıyordu. Erbakan'ın "Adil Düzen Ekonomik Praogramı"nın giriş bölümünde Türkiye'deki uygulanmakta olan liberal ekonomik sistem "köle düzeni" şeklinde tanımlanıyordu. Liberal ekonomik sisteme ilişkin yapılan eleştiriler şu şekilde ifade edilmişti:

"Bugün Türki'yede hakim olan köle düzeni kendi kendine ortaya çıkmadı. Bu köleci düzen emperyalist ve siyonist güçlerin plan ve uygulamalarının bir ürünü olan modern sömürgeciliğin bir sonucu olarak ortaya çıktı. New York'un Wall Street'i siyonizm tarafından kurulan ideolojik bir güçtür. Onlar Tanrı'nın kendilerini seçtiğine ve diğer milletlerin de kendilerinin kölesi olacağına ve kendilerinin dünyaya egemen olacağına inanırlar, kendi çıkarları için bütün insanlığı kapitalizm yoluyla sömürme peşindedirler. Siyonistler dünya emperyalizmi ve emperyalist devletler vasıtasıyla dünya egemenliği oluşturdular. Bu emperyalistler Türkiye'deki taklitçi partileri destekleyerek Türkiye'yi yönetmeye çalışıyor."

Refah Partisi 1990'larda bastırdığı "Türkiye'nin Gerçek Durumu, Nedenler ve Teşhisler" başlıklı bir broşürde yine "beynelmilel siyonizm dünya egemenliğidir" vurgusu yapılarak Türkiye'nin ekonomik ve sosyal sisteminin İsrail ve siyonizm için çalıştığı ileri sürüldü. Türkiye'deki bankacılık sisteminin de israil için çalışan bir sistem olduğu belirtildi.

Broşürde şöyle deniliyordu: "1988 yılında Siyonist bankalara 8.5 milyor dolar para aktarıldı. Bunun anlamı şudur; Amerika'daki siyonist bankalara her hafta 10 ton altın yüklü kamyonlar gönderilmektedir. Türkiye'de milletten alınan bu ödemeler Amerika'daki siyonist bankalar tarafından İsrail için silah ve cephane alınmaktadır."

Türkiye'deki İslamcıların dünya egemenliği konusundaki bu takıntılarının bir sonucu olarak, yahudileri kendilerinin en kötü muhalifleri olarak gördüler. Erbakan ve takipçileri yahudilerin Türkiye'deki diğer politik partilerin efendisi olduğunu ileri sürdüler. Onlar aynı zamanda "Milli Görüş"ü yahudi ve siyonizm karşıtı bir doktrin haline dönüştürdüler. Örneğin 1996 yıllarda yerel seçimler sırasında Necmettin Erbakan yaptığı bir konuşmada "Eğer yahudilerin bu seçimlerden yararlanmasını istemiyorsanız Refah Partisi'ni seçiniz" demişti. Erbakan sadece Türkiye'de değil dünyanın değişik bölgelerinde İslami partiler vasıtasıyla siyonizme ve yahudilyere karşı evrensel bir karşı duruşa öncülük etti. Dünya'daki İslamcı liderler Erbakan'ın bu söylemini paylaşarak anti-siyonist söylemler ortaya koydu.



Yahudi İmajının Oluşmasının Nedenleri

Aşağıda sıralayacağımız nedenler Türkiye'deki siyasal İslamcılık -ve Necmettin Erbakan'ın- anti-semitik ve anti-siyonist tavırlarını anlamamıza yardımcı olacaktır.

Ortadoğu'da İsrail devletinin kurulması İslamcıların düşmanca tavırlarının başlıca nedenidir. İsrail devleti Ortadoğu'nun kalbine saplanan bir hançer olarak görülmektedir. Türkiye'deki İslamcılar hiç bir zaman İsrail'in varlığını kabul etmedi. İslamcılar, İsrail ile komşularının savaşını "müslümanlarla yahudilerin savaşı" olarak gören İhvan-ı Müslimin'in zihniyeti çerçevesinde konuya yaklaşarak hareket etti. Türkiye İslamcılarının bakış açısında İsrail devleti doğal bir devlet olarak görülmedi, onlara göre İsrail Amerikan emperyalizminin bir koluydu.

Türkiye'de yahudilere karşı oluşan düşmanlığın özel bir nedeni de, Sultan Abdülhamid'i deviren İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin siyonist-mason-sabatayist komplocular olduğuna inanılmasıdır. İslamcılar Sultan Abdulhamid'in Theodor Herzl'in Filistin'de yahudi devleti kurulması isteğini şiddetle reddettiği için devrildiğine inanmaktadır. İslamcılara göre, İttihad ve Terakki Cemiyeti, nüfusunun büyük bir kısmı yahudi olan Selanik'teki Mason localarında gizli toplantılar düzenleyerek Osmanlıda milletvekili olan yahudi Emmanuel Carasso'nun ilanıyla Sultan Abdulhamid'i tahttan indirdiler. İslamcılar 1948 yılında İsrail devletinin kuruluşunu, 1987 yılında Basel'deki siyonist rüyanın Osmanlı impartorluğunun yıkılışı sonrasında bir başarısı olarak görmektedirler.

Anti-semitik klasiklerden olan "Siyon liderlerin Protokolları" bir kitap olarak 1934'den 1997 yılına kadar 87 baskı yaptı. Bu kitap hep best-seller (en çok satan kitap) oldu. Siyonizm, 'tek dünya devleti' amacını güden ve bütün dünyaya egemen olmaya çalışan yayılmacı ve emperyalist bir ideoloji olarak görüldü. Erbakan'ın yakın arkadaşlarından Süleyman Arif Emre anılarını yazdığı kitapta siyonizmi, 18. protokolde kanıtlandığı üzere yayılmacı bir ideoloji olarak gösterdi. Süleyman Arif Emre'nin bu anıları, İslamcıların zihninde yahudilerin nasıl bir "hain" imajına dönüştüğünü açıkça göstermektedir.

İslamcıların politik ve toplumsal söylemlerinde "yahudi" vurgulaması ayrılmaz bir unsur oldu. Siyonizm, yahudi ve İsrail kelimelerinin her biri birbirinin eş anlamlısı haline geldi. Sonuçta İslamcıların gözünde "yahudi" imajı "İslam düşmanı" ve "bütün musibetlerin kaynağı" olarak algılandı.

Erbakan sürekli olarak "İsrail ile birlikte olmak, iki müttefik ülke olarak birlikte hareket etmek her şeyden önce bizim müslüman oluşumuza ve insanlığımza aykırı bir durumdur. Her hangi bir yerde İsrail ile yan yana durmak ve görünmek bizim için bir zillettir" diyordu.



Geleceğe bir bakış

Refah Partisi Şubat 1998 Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldığında bütün Refahlı millletvekilleri yeni kurulan Fazilet Partisi'ne geçti. Refah Partisi'nde başkan yardımcısı olan Rıza Ulucak, Fazilet Partisi'nin gayri resmi başkanı durumundaydı.

Rıza Ulucak geçmişte İsrail ve siyonizm konusunda İslamcıların düşüncelerini aynen paylaşmıştı. Örneğin 1991 yılında Amerikalı bir gazeteci kendisiyle röpörtaj yaptığında şöyle demişti:

"İsrail sürekli olarak sınırlarını genişletmeye çalışıyor. İsrail'in gerçek amacı Nil'den Fırat'a kadar genişlemektir. Bölgede İsrail devletinin var olmasının hiç bir meşru nedeni yoktur. İsrail Filistin'in meşru sahiplerinden topraklarını gasbederek kurulmuştur. İsrail tüm komşuları için büyük bir beladır. İsrail'in başka bir yerde olması durumunda daha iyi olacağız. İsrail Güney Amerika'ya transfer edilmelidir. Üzülmeyin biz onu Kuzey Amerika'ya postalamayacağız."

Türkiye'deki siyasal İslamcılık anti-semitik bir çevrede yeşerdi. Aynı zamanda Türkiye'deki siyasal İslamcılar da kendi söylemleriyle bu kültürü oluşturdu.

Türkiye'deki siyasal İslamcıların -Milli Görüş Hareketi'nin- bu gibi söylemleri ve çıkışları yıllar boyu Türkiye'deki atmosferi zehirledi. Oldukça iyimser bir şekilde bir gün bu söylemlerin ortadan kalkacağını umsak da, gelecekte aynı anti-semitik söylemlerin tekrardan politikacıların sözlerinde veya İslamcı medyada yer alacağı sürpriz olmayacaktır. Buna iyi bir örnek olarak, 23 Mart 1998 yılında Fazilet Partisi'nin kuruluşunun daha 16. gününde gayri resmi başkan Rıza Ulucak'ın Milli Gazete'de yayınlanan ilk açıklamasında, laiklerin İslamcılara karşı önleyici hareketinin arkasında gizli bir siyonist planın olduğu ima edildi. Refah Partisi'nin yarı resmi yayın organı olan Milli Gazete'de yayınlanan başyazıda şöyle denilmişti:


"Onlar -yahudiler- bütün dünyayı holocaust -yahudi soykırımı- efsanesine inandırmaya zorladılar. Siyonistler aynı zamanda Amerika ve bütün Avrupa ülkelerinden 6 milyon savaş kurbanın ölümü yalanıyla zorla para aldılar. Onlar müthiş medya imparatorlukları aracılığıyla Yeni Dünya Düzeni'nin tek ve gerçek sahibi haline glediler. Onlar bu medya imparatorluğunu dünyayı avuçlarının içine almak için kullanıyorlar. Onların ekonomik düzeni bütün dünyayı sallayacak bir şekilde organize edilmiş durumdadır. İsrail her zaman 'vadedilmiş topraklar' olarak gördükleri toprakları ele geçirmenin rüyasını görmektedir. Siyonistlerin dünya siyasetini gözardı ederek Türkiye'deki krizin üstesinden gelmek mümkün olabilir mi?"

Yahudilerin baş yazarı olan Rifat N. Bali'nin "The image of the jew in the rhetoric of political islam in Turkey" adlı raporundan özetleyerek hazırlıdığımız bu yazı dizisini, hayatımızın rehberi olan Kur'an-ı Kerim'in şu ayeti ile bitiriyoruz:

"İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın." (Maide 82)

Hazırlayan: Nureddin ŞİRİN

Hiç yorum yok:

Bookmark and Share