son dakika

MİLLİ GAZETE

15 Mayıs 2009 Cuma

Tartışmalar ve oku emri

Değerli bir Yazar benim Tartışmalar ve oku emri başlıklı yazıma dikkate değer bir cevap yazmış.Önce arkadaşımızın cevabına bir göz atalım.



Lakin, Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V) hadis - Şerifleri ,Hz.Ali'nin deyişleri ,Hz.Mevlana ve diğer gelmiş-geçmiş cümle büyüklerimiz ve yaşamakta olan bilgi ve irfan sahibi insanlarımızın öğretileri ile nasihatleri ,okumak ilim irfan etmek yönünde değilmi ?

Aşağıya bir link veriyorum fazla bir zamanınızı almaz ,lütfen bir göz gezdiriniz.



http://www.marmara.gov.tr/says.aspx



Şimdi benim diyeceklerime gelince ;

Ülkemizin % 99 Müslüman ve Müslüman "İman Eden" anlamıdadır değil mi ?

Yukarıda yazdım örnekler verdim ,Bir Müslümana okumak,ilim irfan etmekle ilgili görev,sorumluluk ve yükümlülüklerde açık.

Hocam ; Ülkemde neredeyse,her köy,mezra ve ücra noktalara varıncaya kadar cami var peki bu camiler ibadet zamanı dışında okul olarak kullanılamaz mı ?

Yerleşim yerlerinde cemaatin dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için illaki resmi olarak bir imammın görevlendirilmesi zorunlu mu,o yerleşim yerinin bilgi ve görüşüne inanılıp,güvenilen saygın bir kişisi bu görevi yerine getiremez mi ?

Bir yerleşim yerinde en önce Okul ve öğretmenin var olması , dinimizce de daha uygun değil mi ? (BU hassas bir konu aman yanlış anlaşılmaktan korkarım.Şunu demek istiyorum eğer eldeki imkan ve koşullar anca 1 bina yapılmasına elveriyorsa önce hangisi inşa edilmeli.)

Şimdi size bir araştırma sunuyorum.



http://www.sosyomat.com/etiket/her-k%C3%B6yde-bir-cami-olaca%C4%9F%C4%B1na-bir-okul-yap%C4%B1lsayd%C4%B1





Sayın xxxxx Bey

Güzel ve açıklayıcı yazınız ve ekler için teşekkür ederim.

Camilerin okul gibide kullanılması muhakkak çokda iyi olurdu. Ama bu bizim ülkemizde maalesef mümkün değildir.

Devlet cami ile anlaşmanın tün yollarını kapatıp okulu da tek tip ipe sapa gelmez emir alan emir veren ve asla düşünmeye kalkışmayan düşünmek işlerini elitlere bırakıp hazır ol rahat komutları ile hareket eden bir vatandaş profilini öngörmüş ve bunu uygulayacak politikalarını şiddetle uygulamış ve uygulamaya devam etmekte kararlı görünmektedir.

Demirel’in 28 Şubatta tek tip insan yetiştireceğiz demesi ve dokuzuncu senfoniyi dinleyen mevcut dinleyicilerin içten alkışlarını görünce heyecanını yenemeyerek işte ben böyle bir millet istiyorum diye bağırması da belki fazla dikkati çekmeye bilirdi. Ama bunu 28 Şubat sürecinin lokomotifi olarak söylemesi, devletin yerli halkın her türünün kültürünü imhada kararlı bir duruş sergilediğinin ve Demirel’in dokuzuncu senfoniyi birlikte dinlediği elitlerin ya da bir kısmı da çıkar amaçlı öyle davrananların dar çevre kültüründe eritme çabalarındaki karalılığının göstergesi olmuştur.

Milletimiz Osmanlıdaki son yüz, yüz elli yıldır batı kültürü ile barışık bir ortama girmiş olması ve bu barışıklık tedricen kültür ebrusuna dönüşmeye başlamışken savaş sonucu Anadolu da kader birliği ederek toplanmalarındaki birliktelik ten istifade edilecek şekilde, eğer aynı süreç Cumhuriyet döneminde de sürdürüle bilseydi.

Bu gün sizin dediğiniz durumda hem bizzat kendilerimizle barışık hem bir birimizle hem de dünya ile barışık bir toplum olabilirdik.

Ama devlet Okulu, cami ile de dünya ile de barışık insanlar yetiştirmekte değil. Tipik aşırı ırkçı nasyonalistler yetiştirme yolunu seçerek tüm vatandaşları içinde sadece 9. senfoni kültürünü zorla kabul ettirmek yolunu seçip adeta hepimizi elitleri 9. Senfoni dinleyen ve haklıda Nazi müzikleri ile dans eden modern görünümlü Naziler yapmak istemiştir.

Halkın her kesimi ve camiler hatta sinagoglar, kiliseler ile büyük Osmanlı kültürünün yüz yıllarda oluşturduğu harika bir ebru olan halkını, zamanı geri çevirircesine hızla tek renk yapayım derken, renklerin farklı olduğu kırılmaya ve parçalanmaya hazır bir mozaik olmaya itmiştir. O mozaiğin renklerinden sadece birine de tüm diğer renkleri kırıp ezip toz ederek kendisi gibi yapma görevi yüklemiştir.

İşte bu yüzden tüm renkler ayrışmaya başlamış ve sonunda mozaik ortaya çıkmış ve her renk devletin renginden kendini korumaya almaya çalışmıştır. Devlet bunda da okulları ve askerliğin mecburi oluşunu kullanarak terhis olanın artık kendi ailesi ile bile anlaşamayan bir tür fanatik höt Hütler, liselerinden mezun olanında hiç bir şey öğrenmemekle birlikte ölüme hazır olmak dışında bir şey bilmeyen birer vatan sever olması sonuçları vermiştir. Bu durum başlangıçta yolunda gidiyor gibi görülmüş ama sonunda yurt dışına çıkanların sayısındaki artışla başlayan özgür bireysel düşünce dünyası, internet ve iletişim çağı ile patlamış, üstelik mesleksiz işsilerin çoğalması ile tüm projeler alt üst olmuştur. Üstelik Cumhuriyetin başlangıcında Osmanlıdan miras aldığımız halkın farklılıklarını bir suda karıştırıp ayrılamaz bir ebru yapn bilinç altında ki ebruli hayaller gibi dağılıp kaybolmuştur. Mesela Hırant Dinki öldüren aslında kendiside kurban olan zavallı çocuk katille, devletin resmi görevlileri onur resimleri çektirirken. Değerli bir vatandaşımız olduğu anlaşılan acılar içinde kalmış Dul Bayan Dink öfkesine mahkum olan bir mahalle karısı gibi değil de gayet saygın bir İstanbul hanımefendisi olarak, biliyorum ki eşimi vuran katil bir çocuktur. Bir zamanlar o da bir bebekti. O çocuğu masum bir bebekten acımasız bir katile çeviren sistemi kınıyorum mealinde gayet teenni ile hareket ederek düzeyli bir konuşma ile kendi adıma söylersem şahsen beni utandırmıştır. Böyle bir ortamda elbette en yaygın renk olan cami de savunma içgüdüsü ile refleks göstermiş ve sonunda güleç yüzlü sevimli güvenilir Müslüman vatandaş tipi zamanla itici öfkeli devlete dargın, bu durumun suçluları sandığı kesimlere karşı dostça olmayan negatif davranışlar yansıtırken Okulda öğretmen öyle yetiştirildiği için geri kalışımızı cami’ye bağlayıp en uç marjinal kişilerin şahsında cami cemaatini suçlamış ve okul ile caminin arası açılınca da halk doğal olarak kendi kültür ve nesline sürdürmesine karşı eğitim uygulanan okulun tutumunu düşman olarak görüp camiye sığınmak zorunda kalmıştır. Halkın neden cami yapıp da okul yapmadığı sürekli sorgulanmış ama ciddi bir cevap aramak yerinede halk suçlanmıştır. Halk İmam hatip adı altında dini değerleri de veren okullardan çok sayıda ve hızla yaptırmıştır. Demek ki halk devletin verdiği eğitimi benimsememiş kabulde etmemiştir. Yetiştirilen öğretmenler ise ideolojiyi ön plana çıkaran propagandaya şartlandırılmış bir eğitim alanından gelmiş ve ona göre davranmıştır. Bu da okulu çok seven halkı okuldan soğutmuştur. Devleti elinde tutanlar kendilerine halkın kurtarıcıları olarak bir tür ilahlık taslarlarken. Halk da onları adam yerine bile koymaz olmuş zamanla arkalarından eskiden kültüründe asla yeri olmayan bir şekilde sövüp saymış ve beddua etmiştir. Arabesk dinleyen dolmuşçu kötüdür. Türk sanat müziği batı müziğine engeldir o halde oda kötüdür. Türk halk müziği basit köylülere ait diye aşağılanmış kötülenmiş ve zevkler ile renkler zorla değiştirilmek istendiğinden herkes mutsuz ve gergin bir hal almıştır. Kısaca ben sorunu devleti elinde tutanların kendilerini beğenmiş hodkâm, nobran doğru politikalar üretecek yetenekten yoksun eksik ve yanlış eğitilmiş çoğu insan olarak da defolu kişiler oldukları için hem yönetme sanatını da zaten bilmediklerinden yanlış politikalar uygulamış olmalarında ve hala da hatalarında ısrar edişinde buluyorum.

Devlet başta askeri yetkililer olmak üzere herkes kendi işinden başka bir işe karışamayacak şekilde yeniden dizayn edilip pekte beceremedikleri artık iyice su yüzüne çıkan asli işlerini yapabilecek şekilde yeniden eğitilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Rüşvet mekanizmaları çok sıkı bir kontrol sistemi ile rüşveti işten atılma sebebi sayan yasalarla düzenlenerek memurin muhakemat kanunu mutlaka askeri şahısları da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Halkın iradesini azınlık çoğunluk demeden herkesin demokrasi ve hukuk güvencesinde yaşamasını sağlayacak bir düzen kurulmadıkça buna karşı çıkan sözde vatan severler ne yaptıklarını bilmeyen nadanlardır diye düşünüyorum.

Demokrasi batıda nasıl tarif ediliyor biliyor musunuz? Demokrasi bir sepettir. Tüm kesimler ve vatandaşlar kendileri için istedikleri şeyleri taleplerini o sepete koyarlar. Devlet o talepleri kimsenin kimseye zarar veremeyeceği şekilde düzenleyerek yerine getirir. Kimseyi kapısından kovmaz. Mahkemeler sadece hukuku gözetir. Devletin ideolojisini falan değil hatta devletin çıkarlarını bile değil. Bireyin hakkını devlete karşıda korur.

Devleti yöneten kadrolar bu şatlar içinde çözüm üretip hem vatandaşların tüm taleplerini azami oranda karşılamak hem de devletin güvenliğini gözeterek gerekli tedbirleri vatandaşına baskı kurmayacak yollardan yerine getirmek zorundadır. Bunlar mümkündür ve yeteri kadar örneği vardır. Eğer bir 23 Nisanda neşeli İtalyan çocuklarının özgür mutluluğunu TV ler de görmesek Bu gün hala çocuklarımızı mavi gömlekli beyaz yakalı rap rap robotları gibi ruhsuz ve asık suratlı çocuklar olarak 23 nisanları dahi hazır olda resmi geçit yaptırarak bir işkence olarak sözüm ona kutlayacaktık.

Bunları düşünmeye değmez mi. Nasıl 23 nisanlar artık neşeli bayramlara dönüşmüşse, Devlet cami ile okulu da barıştırıp karşı cephelerden bir birine ateş eden kutuplar halinde durmaktan kurtarıp yeniden güler yüzlü şakacı hoş sohbet farklılıklarından kimsenin rahatsız olmadığı ve kimseyi rahatsız etmeyen insanlar haline getirebilir ve gelebiliriz. Aslında kimse Öğretmen ile Hoca barışıp Haham ve Papaz ile el sıkıştı diye kıyameti koparmaz diyeceğimde, her konuda terör estirenler vay buda FG ci diyecekler diye korkuyorum. Devlet yapması gerekeni yapmak yerine ellerini bağlayıp oturmakla kalmazsa birde müteşebbisleri de engelleyip suçlarsa orada sorun devlet de demektir. Ama beni siz biliyorsunuz. Ben asla bir şeyci olamayacak şekilde nevi şahsına münhasır bir bireyim.Bu yüzden düşüncemi sulamalardan endişe etmeden yazabiliyorum. Devlet eğitim ve hukuk işini yeniden ve herkesin vicdanen kabul edebileceği şekilde düzenlemeli ve şimdiye kadar bu durumdan ayrıcalıklı konumda yaşamış olanlarında itirazlarına önem vermemelidir diye düşünüyorum.

Selamlar Saygılar.

A.D.Şimşek

Hiç yorum yok:

Bookmark and Share