Yenişafak gazetesi dün genç yazarı Hakan Albayrak'ın Başbakana sorular ve cevaplar başlıklı yazısını gazetede yayınlamadı. Yazı saat 11.00'de internet sitesinden de çıkarıldı...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
8SUTUN/ÖZELAhmet Taşgetiren: Benim başıma gelen Hakan'ın başına gelmesin
2005 yılında yazıları sansürlendiği için Yenişafak gazetesinden ayrılan Gazeteci-Yazar Ahmet Taşgetiren ise kendi başına gelenin Hakan Albayrak'ın başına gelmemesini temenni ettiğini yazdı. Taşgetiren, köşesinde şunları yazdı:
Başbakan Erdoğan'ın Hakan Albayrak'a verilecek cevabı öfke olmamalı.
Hükümetin yıpranmasına üzülüyorum. Ama hükümeti bizim eleştirilerimizden ziyade, kendi hatalarının yıprattığını düşünüyorum.
Hakan Albayrak'ın, Tayyip Erdoğan'ın sert konuşmasına cevap niteliğinde olan dünkü yazısı, Yeni Şafak'ın internet sayfasında yer aldı, gazetede yer almadı. (Yazı saat 11.00'de internet sitesinden de çıkarıldı, sonra saat 15.00'te yeniden kondu!)
2005, 19 Ağustos'unda Ahmet Taşgetiren için olduğu gibi...
Bunlar hoş şeyler değil.
Ahmet Hakan Coşkun'dan Hakan Albayrak'a destek
2005 yılında yazıları sansürlendiği için Yenişafak gazetesinden ayrılan Gazeteci-Yazar Ahmet Taşgetiren ise kendi başına gelenin Hakan Albayrak'ın başına gelmemesini temenni ettiğini yazdı. Taşgetiren, köşesinde şunları yazdı:
Başbakan Erdoğan'ın Hakan Albayrak'a verilecek cevabı öfke olmamalı.
Hükümetin yıpranmasına üzülüyorum. Ama hükümeti bizim eleştirilerimizden ziyade, kendi hatalarının yıprattığını düşünüyorum.
Hakan Albayrak'ın, Tayyip Erdoğan'ın sert konuşmasına cevap niteliğinde olan dünkü yazısı, Yeni Şafak'ın internet sayfasında yer aldı, gazetede yer almadı. (Yazı saat 11.00'de internet sitesinden de çıkarıldı, sonra saat 15.00'te yeniden kondu!)
2005, 19 Ağustos'unda Ahmet Taşgetiren için olduğu gibi...
Bunlar hoş şeyler değil.
Ahmet Hakan Coşkun'dan Hakan Albayrak'a destek
Bu arada Ahmet Hakan Coşkun da bugünkü yazısında genç yazar Albayrak için şunları yazdı:
Bir klas duruş: Hakan Albayrak
YENİ Şafak Gazetesi’nde yazan Hakan Albayrak kardeşimiz, tam bir delikanlıdır.
YENİ Şafak Gazetesi’nde yazan Hakan Albayrak kardeşimiz, tam bir delikanlıdır.
Öyle böyle değil... Gerçek bir delikanlı...
Vaktiyle Nihat Genç’le birlikte "Çete" dergisini çıkarmıştı... Sadece iki sayı çıkıp da bir dönemin gençliği üzerinde "derin izler" bırakmayı başarmış başka bir dergi var mıdır, bilmiyorum...
"Cemaat"in eline geçmeden önceki Zaman Gazetesi’nde, bir yeniyetme iken yaramazlıklar yapardı... En arka sayfada "Almanya’dan Türkiye’ye gelmiş yarı Almanca-yarı Türkçe yazan mühtedi yazar Werner" takma adıyla çok şahane yazılar yazmıştı...
Bir keresinde solcu öğrencilerin protesto gösterisini gazeteci olarak izlerken gözaltına alınmış, serbest kalınca da süper matrak izlenimler kaleme almıştı...
Bir de çok esaslı bir keháneti vardır Hakan’ın...
Şöyle ki: Yıllar önce, "Her şey bir rüzgára bakıyor ağabey / Bakma esrar çekip mayıştıklarına / Bir gün var ya bu Mağripli çocuklar / Bir gün yakacaklar Paris’i" diye bir şiir yazmış ve yıllar sonra Mağripli çocuklar gerçekten de Paris’i yakıp yıkmaya başlayınca "Nereden bildin abi?" sorularına muhatap olmuştur...
Hakan, son zamanlarda ise varını yoğunu Ortadoğu’daki sınırları kaldırmaya adadı...
* * *
İşte bu Hakan, son "mayın tartışmaları"nda, Başbakan Erdoğan’a karşı Yeni Şafak gazetesinde fişek gibi, kurşun gibi yazılar yazdı...
İşaret fişeğini ilk o çaktı, "camia"nın birçok yazarını da peşine taktı...
Sonra Başbakan Erdoğan’ın "had bildirme" iddiasındaki çıkışı geldi...
"Ufak atın da civcivler yesin" seviyesinde bir çıkış...
Gözümüzü Hakan’a çevirdik...
Bingo!
Yanılmamıştık...
Hakan, milim geri adım atmadan dineldikçe dineliyor, direndikçe direniyordu...
Resti görüyor, postasını koyuyordu...
Böylece "camia"nın uzun bir süredir unuttuğu "şahsiyet", Hakan’ın eliyle devreye girmiş oluyordu...
Ne diyelim?
Kahrolsun zillet! Yaşasın izzet!
Yaşasın Hakan Albayrak...
Hakan Albayrak ne yazmıştı:
Başbakan'a sorular ve cevaplar
Sayın Başbakan, dün AK Parti Meclis Grubu'na hitaben yaptığınız konuşmayı dinleyemedim, ama konuşmanın metnini okudum.
İlk tepkim: Ne bu şiddet bu celal?
Suriye sınırındaki mayınlı araziyle ilgili kanun teklifine ilavelerde bulunmaya hazır olduğunuzu, mesela mayın temizleme işinin Milli Savunma Bakanlığı'nca yaptırılması alternatifine sıcak baktığınızı, hatta "kiralama karşılığı mayın temizleme" seçeneğinin de değişebileceğini söylediğinize göre, kanun teklifinizin mükemmel olmadığını / olmayabileceğini siz de kabul ediyorsunuz.
Öyleyse, "muhalefetin provokatif tavrı ve bu tavra bazı köşe yazarları tarafından verilen destek" gibi bir söylemle karşılıklı öfkeyi besleyeceğinize, tansiyonu düşürmeye matuf bir tavır sergileyemez miydiniz?
Mesela; "Muhalefet ve bazı köşe yazarları bu kanun teklifine karşı çıkarken ölçüyü kaçırıyor ve bize haksızlık ediyor olsalar da, biz onların eleştirilerinden istifade ederek teklifimizde bazı değişiklikler yapmaya hazırız" diyemez miydiniz?
O "bazı köşe yazarları"nı da sormak isterim…
Kimlerdir onlar?
İçlerinde Akif Emre, Salih Tuna, Mehmet Şeker, Hakan Albayrak da var mı?
Varsak niye varız?
Hangi provokasyona destek vermişiz?
'Bu tasarının, mayın temizleme işini doğrudan İsrail'e ya da İsrailli firmalara ihale ettiğini, yabancıların gelip bizim sınırımıza yerleşeceğini ve bunun da vatana ihanet olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler" diyorsunuz…
Biz "Bu işin İsrail'e verileceği kesin! Yabancılar Suriye sınırımıza kesinlikle yerleşecekler!" gibi bir şey yazmış mıyız?
Yazmamışız.
Ya ne yazmışız?
Böyle bir şeyin muhtemel olduğunu yazmışız.
Neye istinaden yazmışız?
AK Partili yetkililerin ve bilhassa zât-ı âlinizin konuyla ilgili açıklamalarına istinaden yazmışız.
Mesai arkadaşlarınızın bize verdikleri 'Mayın temizleme işinin maliyetini karşılamakta müşkülatımız olabilir diye yap-işlet-devlet seçeneğini sunduk. İlgili ihaleye tabii ki İsrail firmaları da girebilir' bilgisine istinaden yazmışız.
Bizzat sizin 'Bu işi İsrail'e versek ne olacak? Şu dinden bu dinden diye yabancı sermayeye karşı çıkılır mı? Paranın dini-ırkı yoktur. Adam buraya gelecek, yatırım yapacak, Ahmet'i-Mehmet'i istihdam edecek' mealindeki PROVOKATİF konuşmanıza istinaden yazmışız.
Ve ben şahsen 'Ne münasebet? 500 milyon dolarlık bir iş için Suriye sınırımızda İsraillilerin fink atmasıyla sonuçlanabilecek bir süreç başlatılır mı?' diye yazmışım.
Dikkat buyurun; "sonuçlanacak" dememişim, "sonuçlanabilecek" demişim.
Bazı riskler taşıyan böyle bir kanun teklifine niçin ihtiyaç duyduğunuzu sorgulamışım.
Dünkü konuşmanızda öncelikli tercihinizin hizmet alımı yoluyla (parasını vererek) mayınları temizletmek olduğunu, toprak kiralama seçeneğinin ancak bu konuda bir sorun çıkması halinde gündeme geleceğini, fakat kanun teklifinize karşı çıkanların ilk seçeneği görmezden gelerek son seçenek üzerinde yoğunlaştıklarını, bunun da iyi niyetle izah edilemeyeceğini söylemişsiniz.
Peki, madem öyle, bu köşede daha evvel sorduğum bir soruyu tekrar edeyim:
"Öncelikli tercihiniz mayın temizleme işini tek başına ihale etmek ise, bunu bugüne kadar niye yapmadınız? Şimdi niye yapmıyorsunuz? Dediğiniz gibi olsaydı, açardınız o ihaleyi, bakardınız tekliflere, yeni bir kanuna ihtiyaç duyulup duyulmadığına ondan sonra karar verirdiniz…"
İlk seçeneği bırakıp son seçenek üzerinde yoğunlaşmamızın sebebi, o seçeneğin kanun teklifindeki eğreti duruşudur.
Öyle bir seçenek olmasaydı bile kanun teklifiniz tuhaf kaçacaktı, zira Suriye sınırındaki mayınları temizletmek için yeni bir kanuna ihtiyaç yok.
Nitekim kanun teklifinizin 2. maddesinin 1. fıkrasının başında siz de bunu teyit ediyorsunuz.
Diyorsunuz ki:
"'Mayın temizleme işi öncelikle 4 Ocak 2002 tarih ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre Maliye Bakanlığı'nca hizmet satın almak suretiyle yaptırılır."
Ortalığı karıştıran devam cümlesini de hatırlayalım:
"Bu usulle yaptırılamaması halinde (arazinin) tarımsal faaliyetlerde kullandırılması karşılığında, kullanım süresinden (44 yıl) en fazla indirimi teklif edene ihale edilmek suretiyle yaptırılır."
Peki; mevcut Kamu İhale Kanunu o mayınları temizletmek için yeterliyse ve Türkiye'miz 500 milyon dolar civarında olacağı söylenen mayın temizletme maliyetini karşılayamayacak kadar aciz duruma düşmediyse, "Bu toprak kiralama seçeneği nereden çıktı?" diye sormayacağız da ne yapacağız?
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim:
Mayından temizlenen arazinin bölge halkına verilmesini isteyenleri 'Yok öyle bedavacılık!' diye azarlıyorsunuz, ama o topraklar zaten bölge halkınındı.
1950'li yıllarda "Burası askeri bölge olacak, mayınlanacak, sivillere kapatılacak" diye istimlak edildi, bölge halkının elinden alındı.
İstimlak sebebinin ortadan kalkmasıyla beraber o toprakların eski sahiplerine iadesinin gündeme gelmesinden daha tabii ne olabilir?
Buna bedavacılık denmez, iade-i hak denir.
Ve isminde ADALET kelimesi bulunan bir partiye de bu yakışır.
Başbakan'a sorular ve cevaplar
Sayın Başbakan, dün AK Parti Meclis Grubu'na hitaben yaptığınız konuşmayı dinleyemedim, ama konuşmanın metnini okudum.
İlk tepkim: Ne bu şiddet bu celal?
Suriye sınırındaki mayınlı araziyle ilgili kanun teklifine ilavelerde bulunmaya hazır olduğunuzu, mesela mayın temizleme işinin Milli Savunma Bakanlığı'nca yaptırılması alternatifine sıcak baktığınızı, hatta "kiralama karşılığı mayın temizleme" seçeneğinin de değişebileceğini söylediğinize göre, kanun teklifinizin mükemmel olmadığını / olmayabileceğini siz de kabul ediyorsunuz.
Öyleyse, "muhalefetin provokatif tavrı ve bu tavra bazı köşe yazarları tarafından verilen destek" gibi bir söylemle karşılıklı öfkeyi besleyeceğinize, tansiyonu düşürmeye matuf bir tavır sergileyemez miydiniz?
Mesela; "Muhalefet ve bazı köşe yazarları bu kanun teklifine karşı çıkarken ölçüyü kaçırıyor ve bize haksızlık ediyor olsalar da, biz onların eleştirilerinden istifade ederek teklifimizde bazı değişiklikler yapmaya hazırız" diyemez miydiniz?
O "bazı köşe yazarları"nı da sormak isterim…
Kimlerdir onlar?
İçlerinde Akif Emre, Salih Tuna, Mehmet Şeker, Hakan Albayrak da var mı?
Varsak niye varız?
Hangi provokasyona destek vermişiz?
'Bu tasarının, mayın temizleme işini doğrudan İsrail'e ya da İsrailli firmalara ihale ettiğini, yabancıların gelip bizim sınırımıza yerleşeceğini ve bunun da vatana ihanet olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler" diyorsunuz…
Biz "Bu işin İsrail'e verileceği kesin! Yabancılar Suriye sınırımıza kesinlikle yerleşecekler!" gibi bir şey yazmış mıyız?
Yazmamışız.
Ya ne yazmışız?
Böyle bir şeyin muhtemel olduğunu yazmışız.
Neye istinaden yazmışız?
AK Partili yetkililerin ve bilhassa zât-ı âlinizin konuyla ilgili açıklamalarına istinaden yazmışız.
Mesai arkadaşlarınızın bize verdikleri 'Mayın temizleme işinin maliyetini karşılamakta müşkülatımız olabilir diye yap-işlet-devlet seçeneğini sunduk. İlgili ihaleye tabii ki İsrail firmaları da girebilir' bilgisine istinaden yazmışız.
Bizzat sizin 'Bu işi İsrail'e versek ne olacak? Şu dinden bu dinden diye yabancı sermayeye karşı çıkılır mı? Paranın dini-ırkı yoktur. Adam buraya gelecek, yatırım yapacak, Ahmet'i-Mehmet'i istihdam edecek' mealindeki PROVOKATİF konuşmanıza istinaden yazmışız.
Ve ben şahsen 'Ne münasebet? 500 milyon dolarlık bir iş için Suriye sınırımızda İsraillilerin fink atmasıyla sonuçlanabilecek bir süreç başlatılır mı?' diye yazmışım.
Dikkat buyurun; "sonuçlanacak" dememişim, "sonuçlanabilecek" demişim.
Bazı riskler taşıyan böyle bir kanun teklifine niçin ihtiyaç duyduğunuzu sorgulamışım.
Dünkü konuşmanızda öncelikli tercihinizin hizmet alımı yoluyla (parasını vererek) mayınları temizletmek olduğunu, toprak kiralama seçeneğinin ancak bu konuda bir sorun çıkması halinde gündeme geleceğini, fakat kanun teklifinize karşı çıkanların ilk seçeneği görmezden gelerek son seçenek üzerinde yoğunlaştıklarını, bunun da iyi niyetle izah edilemeyeceğini söylemişsiniz.
Peki, madem öyle, bu köşede daha evvel sorduğum bir soruyu tekrar edeyim:
"Öncelikli tercihiniz mayın temizleme işini tek başına ihale etmek ise, bunu bugüne kadar niye yapmadınız? Şimdi niye yapmıyorsunuz? Dediğiniz gibi olsaydı, açardınız o ihaleyi, bakardınız tekliflere, yeni bir kanuna ihtiyaç duyulup duyulmadığına ondan sonra karar verirdiniz…"
İlk seçeneği bırakıp son seçenek üzerinde yoğunlaşmamızın sebebi, o seçeneğin kanun teklifindeki eğreti duruşudur.
Öyle bir seçenek olmasaydı bile kanun teklifiniz tuhaf kaçacaktı, zira Suriye sınırındaki mayınları temizletmek için yeni bir kanuna ihtiyaç yok.
Nitekim kanun teklifinizin 2. maddesinin 1. fıkrasının başında siz de bunu teyit ediyorsunuz.
Diyorsunuz ki:
"'Mayın temizleme işi öncelikle 4 Ocak 2002 tarih ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre Maliye Bakanlığı'nca hizmet satın almak suretiyle yaptırılır."
Ortalığı karıştıran devam cümlesini de hatırlayalım:
"Bu usulle yaptırılamaması halinde (arazinin) tarımsal faaliyetlerde kullandırılması karşılığında, kullanım süresinden (44 yıl) en fazla indirimi teklif edene ihale edilmek suretiyle yaptırılır."
Peki; mevcut Kamu İhale Kanunu o mayınları temizletmek için yeterliyse ve Türkiye'miz 500 milyon dolar civarında olacağı söylenen mayın temizletme maliyetini karşılayamayacak kadar aciz duruma düşmediyse, "Bu toprak kiralama seçeneği nereden çıktı?" diye sormayacağız da ne yapacağız?
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim:
Mayından temizlenen arazinin bölge halkına verilmesini isteyenleri 'Yok öyle bedavacılık!' diye azarlıyorsunuz, ama o topraklar zaten bölge halkınındı.
1950'li yıllarda "Burası askeri bölge olacak, mayınlanacak, sivillere kapatılacak" diye istimlak edildi, bölge halkının elinden alındı.
İstimlak sebebinin ortadan kalkmasıyla beraber o toprakların eski sahiplerine iadesinin gündeme gelmesinden daha tabii ne olabilir?
Buna bedavacılık denmez, iade-i hak denir.
Ve isminde ADALET kelimesi bulunan bir partiye de bu yakışır.
Yenişafak'tan Hakan Albayrak'a sansür Yenişafak gazetesi dün genç yazarı Hakan Albayrak'ın Başbakana sorular ve cevaplar başlıklı yazısını gazetede ... İsmet Özel:İstiklal Marşı rafa kaldırıldı İsmet Özel, 'İstiklal Marşı yazılması üzerinden iki sene geçmeden rafa kaldırıldı, donduruldu' dedi. ... Fakıbaba'dan mayına ilginç benzetme Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesine yönelik tasarı kanunlaşırken, tartışmalar devam ediyor. ... CHP'li vekil nasıl MAYIN'a bastı? İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gabi Levi, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesine yönelik kanun ... Mayın yasası tepkilere rağmen çıktı ! Suriye sınırında 510 kilometre uzunluğundaki mayınlı arazinin, temizleyen şirkete 44 yıla kadar devrini ... ANKA Başbakan'ı kötü yakaladı Başbakan Erdoğan dün yaptığı konuşmada, partisi için "AKP' diyenlere karşı ağır konuştu ve "Edepsiz" ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder